Page 14 - GencNazar
P. 14

Yatağımdan kalkıp köylülerin şaşkın bakışları arasında lojmana soktuğum kenarları paslı
               küvetimi dolduruyorum. Banyonun kırık fayansları umrumda değildi. Küvetin içine söylenmemesi
               gereken bir küfür gibi uzandım. Saat dokuzu beş geçmişti, bir zamanlar. Banyo duvarındaki zaman
               gardiyanı, lüzumsuz bir aksesuar görevi görüyordu artık. Hangi günde olduğumuzu bilmiyordum.
               Yine de pazar hüznünü kolaylıkla seziyordum. İçine gömüldüğüm bulanık suyun koyu bir toprak
               olmasını diledim –öyledir hastalar topraktan rahmet dilerler- günlerdir adım atmadığım sokaktan bir
               horozun iltihaplı sesini duydum. Bu beni eskiye götürdü. O zamandan şimdiye; okumuş, sevmiş ama
               büyüyememiştim. Çocukluğumdan bu yana ben yavaş yavaş küçülüp hiç kalmıştım. Sahip olduğum
               tek şey öğrencilerim ve babamdan kalma bu tümördü.

                      Kapı çaldı. Köylüler son kullanma tarihimi gözden geçirmek istediler belli ki. “Kaburgamın
               altında inleyen, kangrenli kalbim atıyor mu?” bataklığımdan çıkan bir tür yaratık gibi küvetten
               kalktım. Sular iştahla vücudumdan kaçıştılar. Zor taşıyabildiğim vücudum ıslaklığın tuhaf ağırlığıyla
               sendeledi. Kapının önünde öğretmen duruşlu bir adam duruyordu. Kahverengi, ela ve yeşil arasında
               henüz keşfedilmemiş bir renkteydi gözleri.


                      -Merhaba.
                      Yüzündeki gülümseme yerçekimi kuvvetine yenik düştü ve benim yarattığım zindan karası

               boşluğa çekildi.

                      -Şey, ben Vefa Grubu’ndan… Sizinle koliler… Dağıtırız diye… Yani, sanırım uygunsuz bir
               zamanda.. Olmadı ben muhtardan… Arkadaşım hastalandı…

                      Cümlelerin hiçbirini tamamlayamadı. Elindeki dosyayı, hayvanat bahçesinde yeni
               görevlendirilmiş bir baytarın yemeği uzatışı gibi uzattı. Ve ceylan gibi geriye birkaç adım attı. İntihar
               eden birini idare etmeye çalışan polis memuru gibi başını temkinli biçimde sallıyordu giderken.
               Arabaya bindiğinde öksürdüğünü işittim. Asırlardır havalanmayan evimden yüzüne çarpan koku
               zavallıyı sersemletmişti belli ki. Elimde dosyayla kapı boşluğunda “sırılsıklam” durmayı sürdürdüm.
               Çok sonra elimdeki dosyaya bakıp durumu anladım. Şehir ve ilçe merkezlerinde öğretmenlerin
               güdümünde “Vefa Grupları” kurulmuştu ve pandemi sürecinde ihtiyaç sahibi ailelere ihtiyaçlarını
               ulaştırıyorlardı.  Tamamlanmayan cümlelerden anladığım kadarıyla meslektaşımın yol arkadaşı
               hastalanmıştı ve benim ona yardım etmem gerekiyordu. Tümör krizimin ortasında canımı sıktı bu
               durum. Hazırlanıp çıktım. Aylar sonra evimden birkaç adım atmıştım. Cama vurdum.

                      -A merhaba.


                      Selamlaşmayı seven biri olduğunu düşündüm. Günlerdir süren tümör krizimi görmezden
               gelerek selamına karşılık verip yanındaki koltuğa geçtim. Beni tuhaf bulduğuna yemin edebilirdim.
               Saçlarım hala ıslaktı. Karnımın gurultusunu duymuş olacak ki camın önündeki saklama kabını elime
               verdi.






            14
   9   10   11   12   13   14   15   16   17   18   19