Page 11 - GencNazar
P. 11
Okuldan, çocuklarımdan ayrı kalmak senelerdir bakmadığım, öğretmen olmayan -öyle
bir yanım kalmışsa- yanlarımı ortaya koyuyor. Pandemi beni duvarlar arasına hapsetmeye
devam ettikçe, sen -içimdeki sen- sığışmaktan şikayet ediyor, ben ruhumun senden uzaklaşan
yanlarını usulca dibine iliştiriyorum. Sen ise tepkisiz uzaklığında beni cezalandırıyorsun.
Sana -içimdeki sana- kitaplar okuyor, şarkılar söylüyor ama aynı zaman dilimine bizi dahil
edemiyorum. Dışarıda yağmur yağıyor. Yağmur çamurlu penceremize lekeler bırakıyor.
Hıncını alamıyor dışarıya uzattığım ellerime de lekeler bırakıyor. Sana dokunmaya çalıştıkça
bir yağmur lekesi oluyorsun. İzlerini silemiyorum.
Sahi, sen -içimdeki sen- neredesin? Cevap vermeliyim bu yorgun telaşa. Cevap. Oysa
ne çok yorgunum.
Bu yüzden ağzımı açtıkça yuttuğum her kelime uzun bir şarkıya dönüşüyor. Yağmurlu
bir günde yürümenin sonsuz döngüsünde, verdiğim tüm sözleri yakıyorum. Gözlerinin
ormanındaki yangın sönüyor. Ruhun ruhuma yaklaşıyor geçmişimizi yad ettikçe. Sevdiğin
tüm insanlar, gittiğin uzun yollar, kaldığın ucuz pansiyonlar, kimsenin haberi olmadan
cebine soktuğun küçük eşyalar, aklındakiler, sigaranı söndürdükten sonra tek seferde
özensizce yere attıkların, özenlice koydukların hepsi aynı yere karışıyor. Büyüyorsun,
gözlerimin önünde üç yaş daha büyüyorsun. Artık yaşıtız.
Sustuğumuz o huzurlu sessizlikte evdeki mutlak sessizliği dinliyorum.
Kapının hiç çalmayan sesini, uzun zamandır üzerinde oturduğum koltuğun
sesini, kafamdaki diğer kadının sesini dinliyorum. Huzur
mu deniyordu tüm bunlara, yoksa delilik mi? Alnımı
ovuyorum. Kahretsin! Ne çok karışığım.
Bir süre önce çöpün içinde yalnızca çayın üstünde duran
mandalina kabuklarının bile bir yaşam belirtisi gösterdiğine
inanıyordum. Bir yere varmanın önemi olmadan yürüdüğüm
yolları ezberleme zahmetine bile girmemişim. Nasılsa eninde
sonunda evimin kapısından içeri giriyordum. Bir sonraki adımı
planlayarak, düzenleyerek yaşamak doğru gibi gelmişti bana. Ama
pandemi, beklentilerim ve gerçekler arasındaki uçurumu gözümün
önüne koydu. Meğer yolu adımlamak yolun hakkını vererek olmalıymış. Anların,
yürüyebilmenin, hayata karışmanın, birine sarılmanın, öğrencilerinin gözünün içine
bakarak ders anlatmanın, hayatımızda meğer ne büyük yeri varmış. Biraz geç oldu
ama anladım.
Sen -içimdeki sen- anladın mı sen de? Yoksa topraklar anlamları
kurutuyor mu? Sığışmaktan şikâyet eden sen yoksa
11