Page 49 - GencNazar
P. 49

Bir de babasının kızına her zaman vermiş olduğu güzel ve hayatı boyunca unutmayacağı öğütleri
               vardı.  Yine bir hafta sonu, sabahın erken saatlerinde göç eden kuşları çekmek üzere, şehirden
               uzaklaştılar. Yaklaşık yarım saat ilerledikten sonra arabayı yolun kenarına park ettiler. Epey bekledikten
               sonra nihayet güneşin doğuşuyla birlikte kuşlar gidecekleri yöne doğru sürüler halinde uçmaya

               başlamışlardı. Hayranlıkla uçan kuşları seyrediyorlardı. Birden kız, babasına döndü. “Neden biz de
               kuşlar gibi göç etmiyoruz babacığım?” diye sordu. Babası şu cevabı verdi, “Bizlerde göç ediyoruz
               sevgili kızım. Bazen sevdiklerimizden önce, bazen ise onlardan çok sonra...”

                      O gün babasının ne demek istediğini anlamasa da yıllar sonra bu kısa cevabın ne kadar değerli

               olduğunu anlayacaktı. On altı yaşına girdiğinde, onun için zor günler başlıyordu. Babası glokom
               denilen bir göz hastalığına yakalandı. Sol gözü çoktan bu hastalığın tesiriyle görme yetisini kaybetmişti.
               Hastalığın sağ gözüne yayılmaması için ağır bir tedavi süreci başladı. Hiçbir zaman sevmedi on altı
               yaşını. Alışkın değildi babasını hastanede görmeye. Sağ gözünü kurtarma adına yapılan tedavi için

               doktorlar giderek umudunu kaybediyorlardı. Eğer erken teşhis konulmuş olsaydı her şey daha farklı
               olabilirdi. Hayata kırılmıştı o dönem. Babası için durum daha farklıydı. O her şeye rağmen hayattan
               umutla sözediyordu kızına. Babalar her zaman güçlü durup çocukları için en iyisini yapmalıydılar. O
               da bunu yapıyordu.


                      Aradan beş yıl geçmişti. Üniversite mezunu olarak tekrar evine dönmüştü. Bu zaman zarfında
               babasının görme yetisini kaybetmesine hem annesi hem de kendisi az da olsa alışmışlardı. Ama yine
               de hayata her zaman kırgın ve küskün olacaktı... Annesi ve babası daha önce olduğu gibi her zaman
               yanında oldular. Tıpkı babası gibi fotoğraf çekiyordu artık. Ama bir türlü hayal ettiği o mutluluğu

               yakalayamadı. Bir akşam elinde bir fotoğraf makinası, babasının yanındaki koltuğa oturdu. “Biliyor
               musun ben galiba senin gibi iyi bir fotoğrafçı olamayacağım. Oysa ben senin gibi güzel ve anlamlı
               fotoğraflar çekmeyi hayal etmiştim. Ama öyle olmadı. Hatta fotoğraf makinası ile aramda bir
               soğukluk var. Sence bunun nedeni ne babacığım?” diye sordu. Babası ona, “İnsanlar günümüzde her

               şeyi gördüklerini sanırlar. Oysa hiçbir şey göründüğü gibi değil. Unutma sevgili kızım. Asıl görmek
               yüreğinde hissetmektir. İlla da bir şey veya kişi karşında olmak önemli değil. Onları yüreğinde
               hissetmek de görmeye dahildir. Bak bana, ben anneni ve seni yüreğimde hissediyorum!”

                      Bu sözler onun için altın değerindeydi. Yıllar geçti, kalbine küpe yaptığı bu sözleri hiçbir zaman

               unutmadı. Şimdi neredeyse kırkına dayanmış olan yaşına inat her gece balkonda oturup olmayan
               yıldızları seyrediyor. Hem de her gece, büyük bir özlemle...












                                                                                                      49
   44   45   46   47   48   49   50   51   52   53   54